15 Temmuz 2014 Salı

(Eş) Zamansızlık

                                ► Eternal Tears of Sorrow - The River Flows Frozen ♫
 
     Esâretini başkalarınıa yüklemenin âlemi yok. "Başka"nın âlemi seninki gibi olamaz çünkü, biliyorsun.
     Obsesyonunu başkalara devretmek mi? Böyle bir şey yok. Başka(nın) dünyâ(sı) bir mi seninkiyle? Neden barınamadın? Neden onunla yaşamadın ve onu yaşayamadın öyleyse?
     (Eş) zamansızlıktan.
     Olumsuzluk yeterlik fiiliyle birleşiyordu çünkü. Öyle değilmiş gibi davranıyorsun sadece. Tahâyyül -ne güzel kelime- yürüyemediğin yollara, başka formlarına ihtimâl veremediğin bulutlara, süt liman olmasını istediğin fakat bunun imkânsızlığını çoktan idrâk ettiğin kalplere değmedin ve değinmedin. Ve değmiyor, değinmiyorsun da. Ulaşamadıklarına duyduğun öfke seni ulaşılmaz mı yapıyor? Cidden öyle olmak istediğindan dahi emin değilsin halbuki. Neyse ki, erişilmezlik zirveler için bile sınırlı.
     Cevabı zaten olmadığı için yanıtlayamayacağın sorularla, cevap bulamayacağına kanaat getirdiklerini ve bu konuda ön yargılı olduklarını ilkokuldaki abaküsünün -ne abaküsü be, sayı boncuğu işte- aynı işlevi gören fakat birbirinden bîhaber katlarına yerleştirip katları da odalara ayırdığında, bir parıltı var gibi.
     -Parıltı değil, varsayımlarımın diğerleri için vaha, bir bana çorak adasında serap görüyorum muhtemelen.
     Yine yapıyorsun. Ve yine yapmıyorsun. Ağına takılmayan balıkların cezasını evini kurabileceğin bambulara kesip duruyorsun. Olumsuzların, pozitiflerini sollayarak vücûda geliyor işte yine. Barınak değil, "yaşanak" lâzım sana. (Aynı şey değil "barınmak"la "yaşamak".) Barınmaya gidersen, çaresizliğin elindekileri bir kenara fırlatıp ağrıyıp duran şakakların aklına gelse bile, köşeye doğru yarım adımı tamamlamadan vazgeçeceksin.
     -Balığın ağı bulduğu an.
     Ağa takılmayacak bile ki. Kendi arayacak, bulmak isteyecek. Deniz ona barınak oluyor çünkü, sen yaşamayı istediğin için sana katkıda bulunacak. "Sayın yetkili, İki dakika kadar yaşayabilir miyim?" Kelebekten beter.
     -Bu kez görünse de görünmese de, istese de istemese de olumlu ama; sarı gülen yüzü var ilkokul defteri stickerıvâri.
     O, bunun için kilometreler aşmayı düşünüyorken, senin sindiğin köşeden kalkman üç adım?
     ...
     O adımlar ne, biliyor musun? Tutsağıymışsın gibi davranıp yolunu kestiğini düşündüğün, arkasını görmen bahanesiyle sadece kendi ile biraz ilgilenmeni isteyen her şeye açtığın kucak; mâkûlü ve makbûlü olacakken mağduru ve maktûlü olduğun yer yüzüne atacağın ve en önemli belgeye karaladığın için değiştiremeyeceğin, bunu da, istemeyeceğin imzan.
     Herkes gibi hissettiğin kalıcı olmak konusunda yapabileceğin en güzel "öz iyilik". Dünyâda, âlemde "öz" ile başlayan her birim gibi, senin yapı taşlarının formülünü etkileyecek eleman. Şimdiki etkisizle dört işleme bile girmesine gerek kalmayacak, gidecek. Etkisizliğini anlayıp.
     Böyle böyle (kararınca) umursamaz ve yeterince (ön) yargısız oluyorsun.
     -Kıvâm.
     Bittabî. Hepsini birbirine ve kendine yedirdikten sonra bakarsın, tutmak zorunda.

   

13 Temmuz 2014 Pazar

Günlük Yürüyüşleri Potasında Eriten Deparlar

                                                      ► Can Gox - Melancholy Man ♫


    Eskiden bu kadar ivedî, bu kadar hoyrat  değildin sevgili vakit. Sıkılırdık, ''Geçse.'' derdik. Anlık da olsa söylerdik, söylenirdik. Zirâ tuzlu kahveyi sessizce yudumlayan bir damat adayı perverdeliği mevcuttu sende.
    Aynı değil miydin? Yoksa biz mi farklıyız artık sevgili vakit? 
    Hoş, hiç uyuşamadık seninle. De... Ne senin aklına gelirdi bana yetmeyeceğin, ne de benim tahâyyülüm olabilirdi seni erken yakalayacağım.
    Bütün gün otursam, günlerce boş olsam, hiçbir şey yapmasam bile geçip gider oldun çabucak. Sana nankör cümleler kuramaz oldum artık sevgili vakit. 
    Ne yaşlanıyorum hissimden şu yakınmalarım ne de günümü yaşayamıyorum derdinden. (Bu ne...ne kalıbı harikûlade etkili, insanı hemen Montaigneleştirebilir, bahtımız benzemesin.) İçimdeki boşluk, tavan arasında cirit atan fareler gibi; ekran parazitleri, çocukları korkutan reklâmlar gibi.

-Küçükken ellerini yıkamayan çocukların hazin sonunu gök gürültüsüvâri sesler arasında anlatan jingleları hatırlar mısın? (Another Brick In) the Wall'un kıyma yapılan çocuklarından bile beterdi.

    Artık, '' Kendim için yapmak istediklerimi erteliyorum.'' düşüncesinden çok ''Sevdiklerimi daha fazla sevmek istiyorum, sevmeye daha çok zamanım olsun.'' düşüncesi zihnimi meşgul eden. 
    Öyle hızlısın ki artık; eskiden beş yıl önce yazdığıma çizdiğime bakıp kendimi alaya alırken şimdi iki hafta, iki gün, iki dakika önceki ''ben'' i sevmiyorum. Hissedemiyorum bir duyguyu en derininden cânım vakit.
    Ya da...
    Ya da her şey beynime bir ok gibi saplandıkça nakış nakış işleniveriyor anında, ruhumda sofralar kuruveriyor hepsi tepsi tepsi.
    Bugünün işini hep yarına bırakmış gibiyim.
    Bugün tamamlasam da her şeyi; yerli yerinde, saati saatine yapsam da eksik, yarını yok. 
    Günlük yürüyüşlerimin senin deparında kayboluşu bu. 
    Belki de bazen ruhum kokuşmuş.