22 Mart 2015 Pazar

Highway to Rayihâ


     Her kokudan bir hatıra çıkarmayı sevmiyorum.

     Kütüphane lavabosunda el yıkarken aklıma mide spazmı olduğum günler, Caldion marka deodorant kokusu duyunca on yaşında falan gittiğim Vertical Limit'i o zamanların meşhur Antalya Megapol sinemasında izlerken -bizim ilçede yazları talep olmadığından kapanan sinema yok tabii o vakitler- aşırı sıcak salondan filmin yarısında çıkışımız (acaba o filme beni nasıl almışlardı bi de?) ya da Mulan niyetiyle gidip yer olmayınca Meet Joe Black'e (1998) girdiğimde bir otobüsün aldığı reklamda gördüğüm Claire Forlani'nin Julia Roberts'a benzemesiyle aklıma gelen Notting Hill'i evde izlerkenki yer fıstığı kokusu (yoksa o 2000 UEFAsını izlerken duymuş olabileceğim karpuz kokusu muydu?), Activex sabun alırken sınava ikinci kez hazırlanıp yine hiç çalışmadığım yıl (2009) geliyor. Gelmesin mesela. 
     Beynin koku alma ve kokuyu şekillendirme merkezi çok ilginç. "Beyin zehir" tabiri caizse. Duyulan bir şarkının kötü bir ânı hatırlatmasından daha zalim. Bir de hatırlanmak istenmeyen isimler var elbette. O konuya hiç girmiyorum. 
     Bir kere, "koku" kelimesi baştan arızalı. Saçma sapan eklerle türetilmiş kelimelerle anlaşamıyoruz. (Top 3: 1- olay (Türkçede "-ay" diye bir yapım eki yok iken... Long live Güneş Dil Teorisi!) 2- etkinlik 3- dergi/silgi/çizgi) Bilmem, belki Arapça ve Farsça kelimelerle kafayı bozmuş bir "İslâmcı"yımdır. Sahi, kokunun Arapçası rayihâ. Bakın, bu ciddi bir müstakbel kız çocuğu ismidir.
      
     Koku insanı katil edebilir, Allah muhafaza. "Hayır, artık duymak istemiyorum! Çat!"
     Dedemin ruhsatı dolmuş bir tabancası vardı. Yüklüğün alt çekmecesinde yıllarca durmuş ve ben onu ilaç kutusunu bulup tüm hapları ağzına dolduran bir çocuk olarak yıllarca bulamamıştım. Sonra ceza geldi bir gün. 

     Kokulara ceza kesmek istiyorum. 

     Hepsinden bahsetmiyorum tabii bunların. Mesela bugün ayın yirmi ikisi. Bir hafta sonra Antalya'da hava portakal çiçeğiyle dolacak. Bir Akdenizli olarak bu kokunun müdavimi olmamak elde değil. Çayını, reçelini yapmak şart. 

     Sanırım altıncı sınıfa geçtiğim yaz Antalya Memurevleri'ndeki yazlık dairemizin karşı komşusu olan arkadaşıma -Zehra mıydı adı?- doğum gününde deodorant almıştım. Masa üstü süslerini, işe yaramayacak, evin içinde gereksiz suretler teşkil edecek bibloları oldum olası haz etmem. "İşe yarayacak bir şey olmalı, bitsin ki damakta tadı kalsın." diye düşünmüştüm, öyle hatırlıyorum. Kıytırık bir deodoranttı zira orta birin makarna salatalı, sosisli milföy börekli doğum günü kutlamalarından birine gidecekti defter kabıyla kaplanıp. Zehra bana "parti"den sonra "Hande, sana çok teşekkür etmek istiyorum. Herkes aynı tip hediyeler getirirken sen bana hem işe yarayacak hem de damakta tadı kalacak, hep hatırlanacak bir hediye getirdin. Çok teşekkür ederim." gibi bir konuşma yapmıştı. (Belki benim Dikey Limitli Caldionum gibi hatırlıyordur beni o kokuyu duyunca tabii, bilemiyorum. İnşallah portakal çiçekli form çayı gibi hatırlasın.) Ben de o döneme aiden apartmanın benim odamdan taraftaki bahçe duvarlarına yazılmış "şeytan", "satan" yazılarını görüp ara ara uyuyamadığımı ve o zamanlar annemin yeni aldığı deri kordonlu saatimin lunaparkta koşuşturup terleyince yaptığı kokuyu hatırlıyorum. 

     Bence parfüm kullanmak the binyediyüzseksendokuz Vatandaşlık ve İnsan Hakları Bildirgesi kanunlarına göre yasaklanmalı hepten. ("Before the law, no-one can use perfume if he bothers anyone else.") Çünkü burada benim özgürlüğüm başlıyor falan.

     ...

     Bir de duymadan alınan kokular var. Al-Kauthar dinleyince hiç gitmediğin Endülüs'ü koklamak (bu hiç bitmesin isteneni), 3 Doors Down dinleyince laçka olmuş ergen ilişkileri duymak gibi. Maiden dinlerken sütlü çay içiyorum mesela henüz hiç denemediğim. (Vintage-metal mixture - Eau de toilette

     "Sıradaki şarkımız bir sonraki rayihâmıza gelsin." 
     Kokuya şarkılı göndermeler yapmak.

     Çok sevdiğim kokuları, bir sürü dolaylı sevmediklerim için harcayabilirim. Dolayısıyla bir koku uğruna insan harcayan adamın hikâyesi olan Koku filmini izlemedim, izlemiyorum. Obsessive compulsive disorder in an advanced stage on the road of bipolar affective disorder tanısı bunu gerektirir. 

     Feridun Düzağaç kendini kendinden çıkarınca bile sıfır kalmıyor, ben sevmediklerimden sevdiklerimi çıkarınca bile yüzlerdeyim hâlâ. 
     Kulaklarımla koklayacağım bundan sonra.